Başköy'den Çermeşk Gölü'ne, Salar Gölü'nden Çermaniman'a

... sadece kaybetmeye razı olduğumuz şey bizimdir... Bizim acımız, hazinemiz ve insanlığımız olan bu benlik sürekli değil. Değişir, gider; denizdeki bir dalga gibi. Tek bir dalgayı kurtarmak, kendini kurtarmak için denizin sakinleşmesini, gelgitlerin durmasını mı istersin? Kendi güvenliğini satın almak için, ellerinin hünerini, kalbinin arzusunu ve aklının açlığını feda eder miydin?

Ursula K. Le Guin


Günlerdir kafamda dönüp duran bir güzergah vardı: Başköy'den vira edeceğim, eski göç yolunu takip edip Hemşin Tepe'nin kuzey tarafındaki aşıttan aşarak Çamlıhemşin sınırlarındaki Çermeşk, Karagöl ve aynı yerdeki irili ufaklı göle uğrayacağım, ardından Karagöl'ün güneyindeki aşıtı aşıp biraz yan geçerek Salar gölü’nün yukarısındaki aşıttan Verçenik Vadisi'ne inecek ve At Gölü üzerinden Kapılı Göller'e ulaşacağım, devamında Hemşin Geçidi'nden Yukarı Korhuni Gölü'ne oradan da batı yönünde yükselip Bibloz Tepe'nin yanındaki aşıttan Çermaniman Yayla'ya geçecek ve 9 km eski yoldan yürüyüp tekrar Başköy'e ulaşacağım... Huhh!! Yazarken yoruldum! Rotayı harita üzerinden elle çizmek kolay tabi, iş ayakla çizmekte. O dağlar topoğrafik haritada gözüktüğü gibi durmuyor gerçekte. Neyse 12-13 Eylül günleri hava açık gösterdiği için planımı hazırlayıp bir hafta boyunca sabırsızlıkla hafta sonunun gelmesini bekledim. Dile kolay 29 km yürüyüp, 1928 metre irtifa alacağım, 12 tane göl göreceğim, İkizdere, Çamlıhemşin ve İspir sınırlarından geçeceğim. Yerimde duramıyorum! Uzaktan eğitim süreci çok yoğun geçtiğinden boş olduğum tek gün pazardı ve geldi çattı. Sabah 06.00'da yataktan zıplayıp hazır olan çantamı kaptığım gibi vurdum yola.


Başköy'ü biraz geçip güzergahın geçtiği vadinin başında aracımı park ettim. Kuzeydeki tepenin yamacında biri altta biri üstte iki tane patika gördüm, eski patika bunlardan biri olsa gerek dedim ve alttakine doğru yamaca tırmanmaya başladım. Yürüyüşten önceki en büyük tedirginliğim sabah erken vakitte çimenlerin daha kötüsü yer yer bel boyuna gelen otların yüksek olasılıkla çiseli olacak olmasıydı. Ama değildi. Her yer kupkuru! Vıcık vıcık suyla dolu ayakkabılarla onlarca kilometre "luç, loç, muç" sesleriyle yürümek zorunda kalmayacağım. Ayrıca haftalarca ayakkabının iğrenç kokusunu geçirmek için uğraşmayacağım.

Fotoğraf: Cimil Dağı Gölü
Şansın yanımda olmasının getirdiği rahatlıkla patikaya ulaştım. Vadiden akan derenin yanına gelip vadinin içine doğru dönünce patika bitiverdi! Asıl patika üsttekiydi sanırım diyerek hızlıca tırmandım. Bu patika alçalıp yükselerek uzun süre devam etti. Yüksek otlarla kaplı terk edilmiş küçük bir yayla yerleşkesinde kayboldu. Bir şekilde tekrar yolu bularak doğuya doğru kavis çizip yükselen vadi boyunca aheste aheste tırmanmaya devam ettim. Derenin kuzey tarafında yürüyordum, güney tarafındaki yamaç daha dik olsa da orada da bir dizi patika paralel bir şekilde belirgindi. Benim yürüdüğüm güzergahta kuzeydeki tepelerden akan küçük çaylar yolu sürekli kesiyordu. Gevşek zeminde ritim bozan iniş çıkışlardan sıkılınca dereden güney tarafa geçip oradaki yolu kullanmaya başladım. Bu sefer çarşak sıkıntısı baş gösterse de diğer güzergahtan daha stabildi. Kuzeyde Demir Dağı, Güneyde Cimil Dağı, Doğuda tam önümde yükselen Hemşin Tepe manzaralarıyla vadi boyunca yükselmeye devam edip harika bir düzlüğe ulaştım. Cimil Dağı Gölü yakınlarında, bir kayanın üzerinde oturup önceki gün hazırladığım kıytırık lavaş arası kaşar ve turşulu zeytin dürümünü hiç ettim.

Düzlük güney, kuzey ve doğu taraflarında tepelerle çevrelenmiş durumdaydı. Önceden çizdiğim rota doğudaki yani tam karşımdaki alçak tepenin kuzey doğusundan devam ediyor ve Çamlıhemşin ile Başköy arasındaki geçiş güzergahı olan aşıtın altından kıvrılıp Hemşin Tepe'nin dibinden geçerek göllerden önceki son aşıta yöneliyordu. Mekanı canlı halde görünce bu gereksiz kıvrılma ve dönmelerden vazgeçip önümdeki tepenin kuzey tarafından yükselerek planlanmış rotanın bu kısmını bypass ettim ve ikinci bir yüksek düzlüğe geldim.

Fotoğraf: Hemşin aşıtını henüz aşmış keçi sürüsü ve çoban.
Düze henüz ulaşmıştım ki o tanıdık zil sesleri çalındı kulağıma. Kuzeyimde kalan Hemşin aşıtına baktığımda en az 200 baştan oluşan bir keçi sürüsü aşıttan aşağı iniyordu. "Oho ho ho ho hooooyyy" diye zılgıtı bastım, karşı aşıttan cevap verdi çoban. Çobana ve sürüsüne uzaktan elveda edip aşıtı aldım karşıma, hadi bakalım alalım boyunun ölçüsünü! 3050 metrelik aşıt dik bir şekilde yükseliyordu. Aşıtı aşmak için izleyebileceğim en uygun güzergah çok fazla çarşakla kaplıydı. Daha uzun ve dik ama akmayan zemine sahip tarafından aşıtı aştım ve Kara Göllerin en yükseği aşağıdaydı.
                                                                Fotoğraf: Yukarı Kara Göl (ismi ben verdim). Muhteşem renkleri sert ışıktan dolayı solgun.
Aşağıdaydı ama "Şu karşıdaki aşıtlar da neyin nesi? Böyle değildi bunlar. Bunlar bildiğin dağ neresi aşıt bunların? Nasıl aşacağım bunları ben. Hadi aştım, ayağımdaki ayakkabılar yumuşak yürüyüş ayakkabısı olduğundan bir çift ayakkabıya malolacak kadar keskin kayalarla kaplı ve aşırı derecede dikler. Hele Karagöl'ün arkasındakine bak! Neyse bakacağız bir hal çaresine." şeklinde kendimle tartışırken göllere ineyim şimdi dedim. Burası coğrafi yapı itibariyle Ambar Gölü çevresine çok benziyordu. Bölgeye ulaşan bütün güzergahlar zor. Göl kenarları dik bir çanak içerisinde ve irtifa yüksek. Ama suyun rengi şahane. 100 metre aşağıda Karagöl var o biraz daha büyük ve aynı muazzam renge sahip. 
Fotoğraf: Kara Göl.
Fotoğraf çekmeliyim diye düşünüyorum ama çekemiyorum. Manzarayı çekmek değil kastım kendimi çekemiyorum! Mum dibine ışık vermez misali bir türlü netliği yakalayamıyorum ve lanet edip topluyorum makineyi. Karagölün kuzeyinde yükselen sırta çıkıp Çermeşk Vadisi'ne bakıyorum. Biraz iniyorum ve olağanüstü türkuvaz, lacivert ve mavi renkleriyle Çermeşk Gölü ayaklarımın altında sereserpe yatıyor. Neredeyse kuş bakışı bakıyorum göle. Burada fotoğraf şart, öyle ya da böyle bu gölle hatıram olacak, o kadar! Sonunda uzaktan kumandayla koştur koştur eli ayağı düzgün bir fotoğraf çekip oturuyorum aşağı. Gölü izliyorum! Sanırım Çamlıhemşin'deki ilk üç içine girer bu.

Fotoğraf: Çermeşk Gölü ve aşağıda Çermeşk Vadisi.
Burada biraz vakit geçirip. Dik aşıt meselesine döndüm. Aşıtlar gerçekten çok dik ve aşırı çarşaklı. Buradan bu ayakkabılarla çıkmayı denemenin hiçbir anlamı yok en iyisi geldiğim aşıta çıkıp, aşıtın güney batısında kalan halim selim aşıttan Hemşin Tepe'nin güneyine geçeyim ve doğu yönüne yan geçiş yaparak devam edeyim. Yavaş yavaş irtifa alıp Salar Gölü'nün yukarısında kalan aşıttan ineyim Verçenik Vadisi'ne. Yol biraz uzayacak ama ayakkabılar kurtulmuş olacak. Kararımı verdikten sonra geldiğim aşıta tekrar çıkıyorum. Güney batı yönünde çarşak ama stabil zeminde ilerliyorum. Dur bir dakika, onlar da ne? Aşıtın aşağısındaki kurumuş göl yatağında hareket eden 5 tane cisim var, ayı olabilir mi? Hayır, yavru olamayacak kadar büyükler. Büyük ayılar da bir arada dolaşmazlar sadece yavrular ve anne birliktedir.

Allah'tan 70-300 lensi almışım yanıma, çıkarıp taktım ve fotoğraflarını çekip makinede yakınlaştırdım: Aaha! Çengel boynuzlu dağ keçileri :) Sakin sakin otluyorlar. İnşallah beni fark etmezler deyip yavaşça yürümeye başladım ki, bu türle ne zaman karşılaşsam duyduğum o uyarı sesi... Grubun lideri beni fark ediyor ve sürüsünü uyarıyor, anında aşıtın doğu yönünde yükselip uzaklaşıyorlar. Ben de elim ayağım bir birine girmiş fotoğraf ve video almaya çalışıyorum. Görüntü almak için hareketsiz kaldığımdan panikleri kesiliyor ve yukarıda arada beni de gözleyerek otlamaya devam ediyorlar. Biraz daha yaklaşsam harika olacak deyip yürümeye devam ediyorum. Nispeten yakınlaşıp daha temiz fotoğraflar alıyorum ama yamacın arkasına geçip kayboluyorlar. Bütün planım alt üst oldu şimdi. Bu türün fotoğrafını çekmeliyim, rotayı sonra düşünürüm deyip aşıta gitmekten vazgeçtim. Sabit irtifada devam edip keçilerin en son göründüğü yere gittim ve tepenin güney yamacına geçip Cimil Vadisi'ni ayaklarımın altına aldım. Keçiler yoktu ama oluşturdukları patika belirgindi. Bu patikayı takip ederek, çevreme bakına bakına devam ettim yürümeye. Yan geçiş yapıyordum ve keçilerin belli belirsiz patikası olmasa çok kaygan bir zemindi. Bu şekilde yaklaşık bir buçuk saat aradım onları, en sonunda güney tarafındaki sırta baktığımda bulutların önünden beşini yavaş yavaş geçerken gördüm. Yine uzaklardı ama fotoğraf ve video almayı ihmal etmedim. Tekrar sırtın arkasında kayboldular, ben de keçileri kaçırmış oldum.



Fotoğraflar: Çengel Boynuzlu Dağ Keçileri (Rupicapra rupicapra). Bütün planlarımı alt üst ettiler.


Fotoğraf: Fotoğraf çekmeye çalışırken.
Çok vakit kaybettiğimden Verçenik tarafına geçmekten vazgeçip Salar Gölü üzerinden Çermaniman'a inmeye oradan eski araç yoluyla geri dönmeye karar verdim. Salar Gölü'ne yaklaştığımda Verçenik'le karşı karşıya geldim, hiç olmazsa selamlaştık uzaktan da olsa dedim. Verçenik'i fona alıp fotoğrafımı çekmeye çalıştım ama telefonla makinenin bağlantısını bir türlü kuramayınca istediğim gibi bir fotoğraf alamadım. Ben de vurdum Salar Gölü'ne doğru aşağı. Burada biraz oyalanıp Salar Gölü'nden Çermaniman'a giden o harika patikayla metruk yaylaya ulaştım. Yine hüzün, yine burukluk. Hiçbir ev şenlik değil. Çatısız, eski taş duvarlar, şen yayla insanlarını değil otları çevreliyorlar artık. Yaşam belirtisi yok. Birkaç fotoğraf çekip araç yolundan dönüşe geçtim. Yol üzerindeki bir puğarda durup saman gibi dürümlerimden ikincisini yedim. Yukarı Salar Yaylası'nda ufak barınaklar şenlikti. Çobanlar buradaydı ve sürünün içinde 5-6 tane çoban köpeği vardı. Burayı geçtikten sonra arkamda hızlı hızlı soluk sesleri duydum. Bir an irkildim çünkü ses çıkarmıyorlardı. Isıracak köpek havlamaz, havlıyorsa korkacak bir şey yok. Çoban köpekleriyle yürüyüşlerim sırasında çok karşılaştım. Genelde uzaktan havlarlar yanıma gelince şapşal şapşal kuyruk sallayıp ilgi isterler. Nadiren saldırırlar ama üzerlerine gidince kaçarlar. Isıracak köpek kesinlikle havlamaz (kuduz hastalığı istisna). Bunlar düşünce hızıyla saniyenin çok küçük bir kısmında aklımdan geçti, arkamı döndüm ama bu tedirginlik kısa sürdü. İki tane bitirim Sivaslı yavru! Biraz sevip oynadım ve çantamdaki bisküviyi pay edip onlara veda ettim. Yolun geri kalanı huzur ve hafiflik içinde yürüyüp başladığım yere ulaştım. Bu karman çorman ama unutulmaz yürüyüş de böylece nihayete ermiş oldu.

Fotoğraf: Salar Gölü. İnce uzun yapısı ile Şoroh Gölü'nü andırıyor.

Fotoğraf: Çermaniman Yaylası. Metruk ve Mahzun






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu Tatos Dağları'nı Tavaf Ettiğim ve Ayı Saldırısından Nasıl Kurtulduğumdur...

Sû-i Tedbîrimle Yâ Hû

Akıl, Bir Damla Su!..